Ana içeriğe atla

Doç. Dr. Bilge Narin:''Sizin gördüğünüz içerikle benim gördüğüm içerik aynı değil.''

Üsküdar Üniversitesi'nin gerçekleştirdiği söyleşilerde bu hafta ''dijital medyada haber üretimi ve tüketimi'' konuşuldu. Üsküdar Üniversitesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan'ın moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşiye Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Gazetecilik Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Bilge Narin konuk oldu.


''Sizin gördüğünüz içerikle benim gördüğüm içerik aynı değil.''

Süleyman İrvan ilk olarak ''dijtal gazetecilikte haber üretimi diyoruz ama dijital medya ne demek? dijital medya deyince aslında biz ne anlamalıyız? Dijital olunca ne değişiyor?'' sorusunu sordu. Bilge Narin bu soruyu,''Dijital olunca bir çok şey değişiyor aslında. Biz bir iletişim araştırması yaparken üç şeye bakarız ya üretim aşamasına ya medya metnine yani çıktıya ya da izleyicilerin onu nasıl aldığına nasıl okuduğuna. Dijital medya dediğimiz şey bunların üçünü de dönüştürdü. Bakacak olursak haberin üretim ve dağıtım sürecini çok fazla değiştirdi. Benim çalışma alanlarım da bunlar. Robot gazetecilik, haberin üretimi ile ilgili olan bir durum.Dağıtımıyla ilgili olan siber balkanizasyon,filtre balonu,yankı odası etkisi yine çalıştığım şeyler. Haber metinlerinde de eski metinlerle karşılaşmıyoruz. Veri görselleştirme ile birlikte bambaşka anlatı tipleriyle karşılaşıyoruz,eskiden basılı gazetede,radyoda ya da televizyonda görmediğimiz yeni anlatı türlerinin türediği bir şeyle karşı karşıyayız. Diyebiliriz ki ideoloji o zaman da medya metinleri ile üretiliyordu şimdi de üretiliyor. Ama bir yandan alımlanması ile ilgili olarakta değişen şeyler var. Çünkü kişiselleştirilimiş haber görüyoruz. bugün benim gördüğüm haberle arkadaşlarımızın gördüğü haber aynı değil. Geçmiş arama davranışlarımıza bakarak karar veriyor algoritma yine beğen tuşuna basmamıza göre karar veriyor bazen buna kendimiz karar veriyoruz. Bazen diyoruz ki bana sadece teknoloji haberlerini göster ya da spor haberlerini göster ama bazen de biz hiç seçmediğimiz halde örnek veriyorum facebookta ben hürriyet gazetesini takip ediyorsam,siz de ediyorsanız sizin gördüğünüz içerikle benim gördüğüm içerik aynı değil. Çünkü benim geçmiş arama davranışıma bir partiye olan yakınlığıma bakarak bana başka haberler gösteriyor.Aynı şeyi takip ediyoruz ama gün içerisinde hürriyet gazetesine bin tane haber düşüyorsa bunlardan hangi on tanesini benim akışıma düşüreceğine karar verirken algoritmalar kullanılıyor artık.'' şeklinde yanıtladı.

''Yeni meydayada üç temel özellik var.''

Süleyman İrvan,''Dijital medya denilince üretimde,içerikte ve tüketimde bir farklılaşma ortaya çıktı. Üretimde mesela birçok şey değişti. Robot gazetecilik veya hipermetinsellik gibi kavramlar ortaya çıktı.Hipermetinsellik nedir biraz anlatabilir misin?'' sorusunu yöneltti. Bilge Narin şu cevabı verdi:''Yeni medyanın birçok kaynakta birçok farklı özelliğinden bahsediliyor ama üç temel özellik bütün kaynaklarda vurgulanıyor. Bunlardan biri multimedya. Yani resim,video,sabit görüntü ve yazının bir arada kullanılması.Eskiden multimedya dediğimiz şey,gazetede sabit görüntü ve yazı,radyoda sadece ses,televizyonda görsel öğe ve çok az altyazı vardı. Ama şu an multimedya dediğimizde hepsini birden görüyoruz. Örneğin Guardian'ın bir haberini okuduğumuzda, görme engelliler için işitme seçeneğinin olduğu haberler var,aynı haberin içerisinde videolar var,yazı var. Bütün unsurların yazı,sabit görüntü,hareketli görüntü,infografikler,dijital istatistikler bütün bunların olduğu bambaşka bir platforma dönüştü. İkinci özellik ise etkileşim. Etkileşim dediğimiz şey kullanıcıların o habere nasıl reaksiyon gösterdiği. Eskiden bu çok sınırlıydı.Eskiden bir haber bültenine akşam haberlerine bir şey yolladığınız da belki faks çekiyorduk. Gidip faks çekeceksiniz o faks seçilecek ve okunacak. Belki elli tane faks gidiyordu ve on tanesi seçilip okunuyordu. Şu an bir sabah programında twitterda bir hashtag açıyorsunuz ve binlerce kullanıcı size etkileşimde bulunuyor. Üçüncü özellikte hipermetinsellik. Hiper metin derken normalde sıradan metin dendiği zaman örneğin bir kitap düşünün başlangıcı sonu belli bir okuma yönü var. Biz buna lineer (doğrusal) okuma diyoruz. Ama hipermetin bunu tamamen bozdu. Hipermetin neden farklı çünkü içerisinde linkler var. Siz dijital bir otamda okumaya başlıyorsunuz orada size diyor ki ''daha önce bununla ilgili şöyle bir haber vardı.'' ister tıklarsınız ister tıklamazsınız. Tıkladığınız anda okuma yönünüz lineer olmayana dönüşüyor. Okuma pratiği öyle bir hale geldi ki siz Donald Trump ile ilgili bir şey okurken Rihanna'nın son çıkan şarkısıyla ilgili bir haber görmeye başlıyorsunuz. Matbaanın bulunmasıyla başlangıcı ve sonu belli olan okuma yönü tamamen değişti. Bunu olumlu karşılayanlar var. Benim çok sevdiğim ve doktora teziminde başında geçen bir söz var. Arthur Kroker diyor ki;''Bir teknolojiye bakarken hem özgürleşim hem de tahakküm potansiyelini düşünmeliyiz.'' Neyi kastediyor Arthur Kroker, biz bir teknolojiye bakarken tamamen siberütopik olup ne kadar güzel bu teknoloji sayesinde daha demokratik daha muhteşem daha şahane bir ortama kavuştukta demeyeceğiz ama hayatımız kaydı bundan sonra ne olacak robot gazetecilikte gazeteciler ölecek mi? falan gibi böyle çok karamsar bir tabloda çizmeyeceğiz ikisini dengeli bir biçimde incelememiz gerektiğini söylüyor.''


''Hipermetin yeni etik sorunları da beraberinde getirdi.''

Hipermetinin yeni etik sorunları beraberinde getirdiğini söyleyen Bilge Narin,''Bir haberi okuduğunuz da metnin altında konuyla ilgili etiketler var. Bu bizizm haberimizin arama motorlarında yukarı çıkmasını sağlıyor. Fakat ilginç bir biçimde bu etiketlerde de 'hipermetin etiği' dediğimiz başka bir şeyle karşılaştık,eskiden hiç görmediğimiz bir şey. Şu an haber metninde hiç geçmediği halde tamamen haber yukarı çıksın diye altına manken adları,Fenerbahçe,Galatasaray gibi etiketler yazılıyor. Çünkü bunlar en çok aranan şeyler. Bu aslında internetin ilk döneminin problemiydi,google bunu çözdü. Bu tür dolandırıcı ya da yanıltıcı etiket kullananları doğrudan arama motorlarında aşağıya atıyor,artık bunları çok görmüyoruz ama clickbait çok görüyoruz.Tık tuzağı dediğimiz tamamen yine hipermetnin hayatımıza getirdiği bir şey.Eskiden bir gazeteyi alıp okuduğunuz zaman clickbait gibi bir şey görmenize gerek yoktu çünkü haberin spotu hemen altında yer alıyordu. Ama şu an tıklamadan gelir elde etmek için saçma sapan başlıklar görüyoruz. Örneğin 'bakanın seks skandalı' başlıklı bir haber var tıklıyorsunuz ve Ugandalı bir bakanla ilgili bir haber olduğunu görüyorsunuz. Dolayısıyla bunlar hayatımıza yeni girdi. Hipermetnin hayatımıza soktuğu etiketler olsun,linkler olsun,clickbaitde aynı şekilde 'hipermetin etiği' dediğimiz normal bir metinde görmediğimiz yeni etik sorunları da beraberinde getirdiğini görüyoruz. Yine bir problemde şu olmaya başladı,''biz bir haberi bir yerden kopyalayıp yapıştırdığımız zaman oraya link verecek miyiz?'' bu çok tartışılmaya başlandı. Örneğin Ahmet Hakan Coşkun'un bir köşe yazısını alacağım,tamamen sayfamda yayınlamalı mıyım yoksa bir paragrafını alıp altına hipermetin olduğu için yine linki verip ana kaynağa gönderecek miyim? bu tartışmalar çok yoğun bir biçimde yaşanmaya başlandı. Onda da diyorlar ki belli bir sözcüğe kadar ya da bir paragrafını alıp link vermeniz etiktir deniyor. Şimdi reklamverenlerle de ilgili sorunlar çıkmaya başladı. Eskiden tıklama başına gelir alıyorduk. Ama şu an post-page view dediğimiz sayfa görüntüleme sonrası bir döneme geçtik. Şimdi o sayfada ne kadar kaldığınız önemli,onun içinde clickbait başlık yapmanızın bir anlamı yok çünkü ben oraya tıklayıp saçma bir içerik olduğu için anında çıkıyorum algoritma bunu anlıyor. Diyor ki 'burada bir sorun var,bu başlığa tıklayan herkes anında geri çıktı demek ki bu haberin başlığı normal bir başlık değil,okurlar tıklayıp gidiyor.' Dolayısıyla o sayfada kaç saniye durduğunuz daha önemli artık.''

''Yeni teknolojiyi uygulama konusunda sadece bireysel çabalar var.''

Süleyman İrvan'ın ''Sen mesela uzun bir süre Amerika'da kaldın,Amerikan medyasını da iyi biliyorsun. Dijital üretim anlamında Türk medyası ile Amerikan medyasını karşılaştırdığında ne gibi farklar görüyorsun?'' sorusu üzerine Narin,''Orada veri görselleştirme için çok ciddi ekipler var ve çok ciddi emek harcanıyor. Bizde bunu yapacak zaman yok,gazeteciye bunun için verilmiş bir süre yok. Yurtdışında tek işleri veri görselleştirme olan sadece bununla uğraşan  6-7 kişilik ekipler var. Biz de yeni teknolojileri öğrenme konusunda hiçbir şey yok ama bunları uygulama konusunda sadece bireysel çabalar var.''

''2030 yılında şu anki haberlerin %90'ını algoritma tarafından yazılacak.''

Süleyman İrvan,''Benim şöyle bir tespitim var,eskiden akademi sektörün gerisinde gidiyordu.Sektör yeni teknolojilere daha hızlı adapte oluyordu Ama dijitalleşme döneminde akademi sektörün önüne geçti. Örneğin sen robot gazetecilikle ilgili çalışma yaptın,Türkiye'de robot gazetecilik yok. Normalde sektörün önde gidip akademinin ona yetişmesi gerekirken şimdi tam tersi akademi sektörü itelemeye çalışıyor. Bu tuhaf bir durum değil mi?'' sorusunu sorması üzerine Narin şu cevabı verdi:''Şu an akademi ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının yaptığı eğitimlerde gazetecileri itiyor. Örneğin diyor ki ''Siz milyonlarca belgeden oluşan Panama Belgelerini elle oturupta o verileri yapamazsınız. Kusura bakmayın dünyanın en iyi araştırmacı gazetecisi olun sizin başka bir şeye ihtiyacınız var. O 1500-2000 her neyse 1.000.000 verinin içerisinde anormal olanı tespit eden algoritmayı yazmanız gerekiyor. Buradan robot gazeteciliğe girecek olursam, ben ilk yazımı 2016 yılında yazmışım. Dört yıldır hiç yapılmıyor demeyeyim bazı haberlerde görüyoruz futbolla nerede görüyoruz futbolla ilgili olanlarda görüyoruz. 'Fenerbahçe Galatasaray arasında bilmem kaçıncısı düzenlenen derbi maçında ilk gol geldi.' 'Beklenen gol geldi.' Mesela bunu algoritma yazıyor. Altta da Hürriyet yazıyor bu haber algoritma tarafından üretilmiştir ya da robot yazılım tarafından üretilmiştir diye ama çok sınırlı kaldı.Yurtdışında bu anormal giden bir şey. Yurtdışında beklenti şu; Narrative Science diyor ki 2030 yılında şu an gördüğümüz haberlerin %90'ı algoritmalar tarafından yazılacak. Dolayısıyla biz gazeteci yetiştirirken onlara kod anlatmama ya da bundan muaf bırakma gibi bir şansımız yok,çok ciddi bir rakamdan bahsediliyor.''

''Bir konuyu çok sevip o konuyla ilgili her şeyi bilmek gerek.''

Alana yeni girecek olan kişilere tavsiyelerde bulunan Narin,''İlk olarak biz gazetecilik okumaya başladığımız zaman bize ilk söylenen şeyi söylemem gerekiyor belkide. 'Bir konuyu çok sevip o konuda derinleşmek. Bu sporda olabilir,magazinde olabilir,makyaj da olabilir ama o konuyla ilgili her şeyi bileceksiniz. Bugün Şokopop diye bir program yapan bir magazinci var onun yaptığı magazinin keyfi çok başka çünkü gerçekten çok iyi kaynaklara gidiyor ve senelerdir arşivini tutmuş. Yani bir alana yönelip o alanda en iyi olmak lazım ilk önerim bu olur. Kendi alanım içinse, ben Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın eğitimlerini çok önemsiyorum Üsküdar Üniversitesi öğrencilerinden de gelenler var. Bu çok büyük fırsat TGS Akademi'nin düzenlediği etkinliklere mutlaka bakmalarını,eğer veri gazetecisi olmak istiyorlarsa Pınar Dağ hocadan ders almalarını öneririm. Robot gazeteciliğe merakı olanlar içinde R programlama dilini öğrenmelerini,Python programını öğrenmelerini önerebilirim Kod yazmaya meraklı öğrenciler için HTML,JavaScript,CSS gibi kodlama dillerini öğrenebilirler,ayrıca Linux yaz kampına katılabilirler.'' ifadelerini kullandı.

  



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Orhan Şener: ''Dijital dönüşüm çok fazla telaffuz ediliyor ama anlamının ne olduğu konusunda tam bir mutabakat yok.''

Üsküdar Üniversitesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Süleyman İrvan ''Gazetecilikte Dijital Dönüşüm'' adlı bir online söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşiye TGS Akademi Koordinatörü Orhan Şener konuk oldu. ''Dijital dönüşüm çok fazla telaffuz ediliyor ama anlamının ne olduğu konusunda tam bir mutabakat yok.'' Covid 19 virüsüyle zorunlu bir dijital dönüşüm olduğunu söyleyen Süleyman İrvan, ''Dijital dönüşüm devam eden bir süreç Türkiye bu süreci ne kadar yakabilmiş durumda,gazetecilikte dijital dönüşüm sizin gözlemlerinize göre hangi seviyede?'' şeklinde bir soru sordu.Orhan Şener bu soruyu,''Dijital dönüşüm çok fazla telaffuz ediliyor ama anlamının ne olduğu konusunda tam bir mutabakat yok,kime sorarsanız farklı bir şey söyleyecektir.Şirketlerde mesela büyük kurumsal yapılarda dijital dönüşüm denince CEO'lar falan hemen atlar,''evet dijital dönüşüm yapalım.''ama ne kastedildiği tam anlaşılamaz. Gazetele

Esra Öz: ''Eğer Türkiye'de iyi bir PR çalışması yaparsanız, hiç tanınmayan bir doktoru top noktaya çıkarabilirsiniz.''

Üsküdar Üniversitesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, CNNTürk yazarı Esra Öz ile sağlık haberciliği üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. Esra Öz: ''Eğer Türkiye'de iyi bir PR çalışması yaparsanız, hiç tanınmayan bir doktoru top noktaya çıkarabilirsiniz.'' Esra Öz Türk medyasının koronavirüs salgınına bakışı hakkında: ''Aslında enfeksiyon hastalıkları uzmanları bunun küçümsenecek bir durum olmadığını tedbirlerin alınması gerektiğini dile getirdiler. Ancak televizyonda biz genellikle kelle paçanın yenmesini bu işin önemsememesi gerektiğini dile getiren bazı hekimleri gördük.'' Bu hekimlerin aslında popüler hekimler olduğunun söylenmesi üzerine ise,''Aslında popüler değiller,popüler hale getiriliyorlar. Arkada çok güçlü bir PR çalışması var. Eğer Türkiye'de iyi bir PR çalışması yaparsanız, hiç tanınmayan bir doktoru top noktaya çıkarabilirsiniz. Bunun altında yatan tek nokta var para. Parasını v

NEDİR BU COVİD-19?

Merhaba değerli okurlar, son zamanlarda dünyayı etkisi altına alan Korona Virüsü(COVİD-19)'nün son görüldüğü ülkelerden biri de Türkiye oldu. Bu yazımda sizlere hem virüs hakkında bilgi vermek, hem de halkımızın ne düşündüğünü aktarmak adına yaptığım röportajları yazacağım. KORONA VİRÜSÜ NEDİR? Coronavirus’lar (Cov), soğuk algınlığından Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS – CoV) ve Ağır Akut Solunum Sendromu (Severe Acute Respiratory Syndrome, SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara neden olan bir virüs ailesidir. Yapılan kapsamlı araştırmalar sonucunda, SARS-CoV’un misk kedilerinden, MERS-CoV’un ise tek hörgüçlü develerden insanlara bulaştığı ortaya çıkmıştır. İlk kez Aralık ayında görülen ve "2019-nCoV" olarak adlandırılan virüs,  K oronavirüs ya da  C orona  V irüsü  adıyla biliniyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 11 Şubat'ta koronavirüs kaynaklı hastalığa  Covid-19  adını verdi. Daha sonra küresel salgın anlamına gelen "pandemi" olarak ilan edildi.