Faruk Bildirici:''Okur temsilciliği etik sorunların artması ve sonunda batağa saplanması ile gündeme geldi.''
Üsküdar Üniversitesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölümü Bölüm Başkanı Süleyman İrvan, ''Gazetecilik Etiği'' konulu bir online söyleşi düzenledi. Söyleşiye medya ombudsmanı Faruk Bildirici konuk oldu.
''Okur temsilciliği etik sorunların artması ve sonunda batağa saplanması ile gündeme geldi.''
Süleyman İrvan, ilk olarak okur temsilciliğinin Faruk Bildirici açısından ne anlama geldiğini sordu. Bu soruya Faruk Bildirici,''1990'ların sonunda Türkiye'de medyanın etik sorunlarının artması ve aslında bir yerde batağa saplanmasıyla Türkiye'de okur temsilciliği gündeme geldi.Ondan önce Umur Talu öncülüğünde 1998 yılında Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi kabul edildi. Sonra ilk olarak Milliyet Gazetesi'nde Yavuz Baydar okur temsilcisi oldu.Yavuz Baydar uzun süre burada devam ettikten sonra, Sabah,Hürriyet,Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde okur temsilciliği istihdam edilmeye başladı. Maalesef uzun sürmedi,bugün geldiğimiz noktada hiçbir gazetede okur temsilcisi kalmadı. Okur temsilciliği okurlarla gazetenin yazı işleri arasında bir köprü ama temel olarak bakıldığında bir öz denetim müessesi.Kim daha adil diye bakılan bir yerden çok bir öz denetim aslında. Okur temsilcisi istihdam eden gazete okuruna ve bütün haber tüketicilerine şunu söylemiş oluyor:''Ben bundan sonra hatalarımı kendi içimde denetleyeceğim,gerekirse kendimi eleştireceğim, gerekirse de size duyuracağım.''diyor ve şeffaf bir süreç başlatmış oluyor. Bu sürecin şeffaf olması bence okurla gazete arasındaki güven ilişkisini tazeliyor. Çünkü okurla gazetesi arasında güven ilişkisi zedelenirse o okur ordan kopar. Bana çok kez,sen bizim hatalarımızı sürekli açığa çıkarıyorsun böyle olur mu? dendi, bende biz okurumuza diyoruz ki biz bir hata yaptık ve bunu bir daha yapmayacağız demiş oluyoruz. Gazetedeki o hatayı yapan arkadaşlar tabii ki zor durumda kalıyor ama mesele hata yapmamak değil,hatayı bir daha tekrarlamamak.Çünkü ben şuna inanıyorum hiçbir gazeteci kasıtlı olarak hata yapmaz,kasıtlı olarak yanlış bilgi vermez.veren varsa bu zaten gazetecilik dışı bir faaliyettir.Dolayısıyla kasıtlı olmayan hataları düzeltme girişiminden daha doğru ne olabilir? Ben hep böyle baktım.'' cevabını verdi
''Şirket haberciliği habercilik değil,gazeteciliğe ihanettir.''
Süleyman İrvan'ın ''2010'lu yıllardan itibaren yaygın biçimde başlayan bir gazetecilik pratiği var. Ajanslar şirket haberleri diye bir şey yayınlıyorlar ama bunu şöyle yapıyorlar,şirketler bültene abone oluyorlar ve bu abonelik karşılığında ajanslar bu şirketlerin haberlerini yapıyor. Aslında haber değeri taşıyan olaylar diyorlar ama bence şirketin bütün haberlerini yapıyorlar. Ajanslarda böyle bir şey var bu konuda ne düşünüyorsunuz?'' sorusu üzerine Bildirici,''Bu habercilik falan değil doğrudan gazeteciliğe ihanet. Çünkü biz gazeteci deyince şunu anlıyoruz,biz gerçeğe sadakatten,gerçeği aktarmaktan bahsediyoruz. Burada gerçek nerede? Bir defa haberle şirket haberi ya da şirket reklamları arasında temel bir fark var. Biz insanlara bilgi vermekle mükellefiz,onlar orada şirketleri tanıtıyorlar ya da insanları şirketlerin bir ürününü almaya yönlendiriyorlar,ikisinin arasında çok fark var. Biz bunu haber diye vererek kendi okurumuzu kandırmış oluyoruz. Aslında gazetelerin yayın ilkeleri de kalmadı. Bazılarının internet sitelerinde yayın ilkeleri duruyor ama onların fiilen bir kıymetı yok.Sadece şirket haberlerinde değil,hayatın diğer alanlarında hatta polis adliye haberlerinde bile o kurallar uygulanmıyor. Bir standart bir ilke kalmadı.'' ifadelerini kullandı.
''Okur temsilcisinin işlevsel çalışması için editöryal bağımsızlık şart.''
Süleyman İrvan,''2010 yılında dört gazetede de okur temsilcisi vardı,bende giderek artacağını düşünüyordum. Fakat sonra birden bire önce Milliyet'te okur temsilcisini etkisiz hale getirdiler,Sabah'ın okur temsilcisine başka bir görev verdiler,sonra Cumhuriyet'in okur temsilcisi bir nedenden dolayı ayrıldı,yerine kimseyi koymadılar. Sonra sizi gönderdiler. Birden bire okur temsilcisi kalmadı. Ne oldu okur temsilcisi ihtiyacı mı bitti?'' şeklinde bir soru sordu. Bu soruya Faruk Bildirici şu cevabı verdi.''Hayır tabii ki ihtiyaç bitmedi ama birkaç sorun ortaya çıktı. Birincisi,okur temsilcilerini sadece okurlarla ilişkileri götürmesi için tayin etmek istediler. Fakat öyle olmadığı ortaya çıkınca yani gazete yönetimini eleştirmeye başlayınca bundan hem gazete yönetimi hem de patronu rahatsız oldu,bunu istemediler. Onların istediği şey bir yandan görüntüyü kurtarmak bir yandan da okur temsilcisinin bir şey yapmamasıydı. Bundan rahatsız olunca bana mesela sürekli müdahaleler başladı. Oysa okur temsilcisinin gerçekten işlevsel biçimde çalışabilmesi için,editöryal bağımsızlık şart. Örneğin Osman Müftüoğlu,bir şirketin ton balığı reklamına çıktı. Ton balığının ne kadar yararlı olduğunu,herkesin tüketmesi gerektiğini söyledi.Bir süre önce Hürriyet'te dip balıklarının yenmemesi gerektiğini,dip balıklarında ağır metal tehlikesi olduğunu kendisinin de bu yüzden dip balıkları yemediğini,yüzey balıkları tükettiğini hatta okyanuslardan gelen balıkları hiç tüketmediğini söyleyen bir yazı yazdı.İlan çıkınca baktım şirketin bu ton balıkları Hint Okyanusu'ndan geliyor. Dolayısıyla Osman Müftüoğlu'nun zararlı dediği balıklardan ve bunun reklamına çıkıyor. Hem kendisine sordum hem de okurlar bana şikayet ettiler bu doğru bir şey mi? Hem bir gazeteci olarak hem de bir doktor olarak insanlara yalan söylemiş oluyorum,bunu eleştirdim bu yazıyı koymadılar. Bana dediler ki,'Sen bizim yazarımıza yalancı diyorsun.'Ben de 'Gerçek bu ben ne yapayım?' dedim.''
''Eleştirilerimin bazıları yerini buluyor,bazıları bulmuyor.''
Süleyman İrvan,''Siz 50 yazı yazdınız. Yazdıklarınız büyük ölçüde dikkate alınıyor ve haber siteleri yazılarınızı haberleştiriyorlar. Fakat nedense 'geleneksel medya' dediğimiz mecralar uzak duruyorlar. Bunun sebebi nedir? sorusuna ise Bildirici,''Çeşitli nedenleri var. Örneğin 65 yaş üzeri insanların değersizleştirildiği yolunda bir eleştirim vardı. Bir yandan sağlık nedenleriyle bu insanları korumak gerekiyor ama bir yandan da bu insanları değersizleştirmemek,ayrımcılık yapmamak,onları hayattan uzaklaştırmamak ve suçlu gibi de göstermemek gerekiyor. Ben bunu söyledim,ondan sonra 65 yaş üstü insanlarla ilgili bazı olumlu haberler çıktı ve bu insanların bir süre sokağa çıkması gerektiği tartışmaları da oldu. En son Akşam gazetesinde 65 yaşındakilere konulan yasağın,'kırık kalp sendromuna yol açabileceği yolunda bir haber çıktı. Ben bunu yazdım ve birtakım olumlu şeylere yol açtı. Şunu söyleyeyim benim eleştirilerimin bazıları yerini buluyor bazıları bulmuyor. Örneğin,geçtiğimiz günlerde yazdığım o sponsorlu sayfalar,bu bir ilandır uyarısı koymadan yapılan reklamların değişmesi mümkün değil biliyorum çünkü gazetelerin reklam gelirleri çok azaldı,tirajlar düştü. Dolayısıyla kendilerini oralara kaçmak zorunda buldular. Mali kaynakların daralmasından yaptılar çünkü ilanlar azaldı,bir yandan dijitale kaydık birçok problem var. Bu sefer kötü gazeteciliğe doğru gidiliyor,kötü gazeteciliğe gidildikçe okur azalıyor,gelir de azalıyor.'' cevabını verdi.
Yorumlar
Yorum Gönder